İki eliyle tuttuğu dev
baltasıyla kalabalığın içerisinde dalmıştı. Çift taraflı baltasını hızlı
hareketlerle sallıyordu. Düşmanları tarafından etrafında oluşturulmuş çemberin
nüfuzu hızla artıyor ama o umursamıyordu. Baltayı her sallayışında bir başkasının
vücudunu parçalayarak yere seriyordu. Dev baltasını bu kadar hızlı hareketlerle
savurmak, sağ işaret parmağına ani bir ağrı girmesine sebep oldu. Oyunu bir
süreliğine durdu, fakat "crypt" şarkısı çalmaya devam ediyordu.
Diablo 2 oyununu oynarken dış dünyadan nasıl koptuğuna kendi de şaşırıyordu
bazen. Sağ işaret parmağını iki avucunun arasına soktu ve çıtlama sesini duyana
kadar sıkıştırdı. Sigara paketi odadaki tek ışık kaynağı olan monitörün arka tarafında
kaldığından, bulmak için eliyle bilgisayar masasının üzerindeki kalabalıkta
ufak bir tur atmak zorunda kalmıştı. Başarısız arama turunun bitmesinin
ardından, istemeye istemeye sol tarafında kalan kalın perdeye uzandı ve sigara
paketini yakalatacak kadar ışığı dışarıdan bir yerlerden sağlaması amacıyla
araladı. Havanın karardığını perdeyi araladığında fark etmiş, sandığından da
uzun süredir bilgisayarın başında olduğunu anlamıştı. Yaklaşık 5 saattir
oturduğu bilgisayarın başından sadece yarım saat önce kendisine koyu bir kahve
yapmak için kalmıştı. Apartmanın hemen önündeki sokak lambasından gelen
kuvvetli ışık sol omzunun üzerinden süzülerek bilgisayar masasının üzerine düşmüş
ve kırmızı wingston paketi ile üzerinde duran yeşil çakmağı yakalamıştı.
Paketten bir sigara çıkarttı ve ağzına götürdü. İki üç denemede yakamadığı
çakmağın gaz ayarıyla oynarken dişlerinin arasında sıkıştırdı sigarının
filtresini. Bir kaç deneme daha ve sonunda sigarasını yakabilmişti. Sigara
paketini ve çakmağı aynı şekilde eski yerine koyduktan sonra perdeye uzandı,
odadaki beyaz ışığı yok etti. Sigarasını hemen monitörün önündeki izmarit ve
kül dolu küçük, yuvarlak, turkuaz rengi kül tablasına koydu. Yarım saat önce
hazırladığı kahve, sadece bir yudumu tüketilmiş haliyle mouse un hemen yanında
duruyordu. Neyse ki sıcak içeceklerin soğumasını dert etmiyordu. Attığı bol
şekerden dolayı koyu kahvesinin üzerinde bembeyaz bir tabaka oluşmuştu.
Kahvesinden aldığı ufak yudumun ardından sigarasını tekrar ağzına götürdü ve iki
derin nefes çekti. Üflediği bembeyaz duman, karanlık odada monitörün
aydınlattığı ufak alanın sınırları dışına çıktığı an gözden kayboluyordu.
Kendisini, tek başına karanlık odasına hapsetmek, son zamanlar iyice
alışkanlığı haline gelmişti. Odasına kapatıyor kendini ve saatlerce
bilgisayarıyla vakit geçiriyor, oyun oynuyordu. Dışarıdaki dünyadan kendisini
soyutladıkça, kendisine odasında yeni bir dünya yaratmaya başlamıştı.
Dışarıdakinin tam tersine, onu yormayan, ondan bir şeyler beklemeyen, onu
boğmayan bir dünyaydı bu, kuralları basit, anlaması basit, ayak uydurması basit
bir dünya. Dışarıdakilere karşı duyduğu nefret ya da kızgınlıktan çok
bıkkınlıktı. Bu bıkkınlık aslında hep var olmamış, dışarıdakilerden kaçmaya
çalışmamıştı. Hatta üniversite hayatı, dışarıdakilerin tabiri ile çok
"normal" başlamıştı. Onu Türkiye'de ilk yüze sokan başarılı
üniversite sınavından sonra, gideceği bölüm konusunda çok fazla seçeneği
kalmamıştı. Ne yapmak istediğini çok fazla düşünmeden, kendisine bu soruyu
soramadan girmişti elektronik mühendisliği bölümüne. Fakat ilerleyen zamanlarda
elektronik mühendisliğinin kendisine uygun olmadığını anlamış ve bunu anlaması
notlarındaki durdurulamaz düşüşün fitilini yakmıştı. Şu anda, bölümdeki beşinci
senesinde, mezuniyete ilk senesindeki kadar uzaktı. Ama onu dışarıdan
uzaklaştıran bu başarısızlık değil, dışarıdakilerin onu bir türlü
anlamayışıydı. Sıkıntısının derslerle ilgili olduğunu düşünüyorlardı, halbuki
onun, şu anda oynadığı senaryonun tamamıyla sorunu vardı. Olmak üzere olduğu
kişi olmak istemiyordu. Etrafındakilerin anlayışsızlıkları baskıya dönüşmeye
başlamış, onu tekrar okuluna, bölümüne döndürmek için seferber olmuşlardı. Önce
evdeki büyüklerde başlamıştı baskı, ardından bölümdeki arkadaşları ikna
konuşmalarına başlamışlar ve son olarak liseden beri birlikte olduğu ev
arkadaşına kadar sirayet etmişti onu "normal" yola sokma çabası.
Dışarıda onun iyiliği için onun yakasına yapışacaklardan kaça kaça evine hatta
odasına kapanmış, adeta karanlığa saklanmıştı. Bu saklanma, ona 23 yaşında,
birincil narsisizm evresi yaşatıyordu. Önündeki bilgisayarsa ona yeni kapılar
açıyordu. "Crypt" şarkısının sonlanmasına yakın tekrar oyuna döndü.
Kaldığı yerden aynı heyecanla devam ediyordu. Karanlık odasının içerisinden
gelen ufak tıkırtı bir kez daha ara vermesine sebep oldu. Yavaşça hoparlöre
uzandı ve sesi tamamen kapattı. Bir süre sessiz ve karanlık odayı dinledi.
Odanın içerisindeki tek ses olan bilgisayarın fan sesini, her nefesinde
sigarasının ucundan gelen çıtırdama sesi bölüyordu sadece. Tıkırtının odanın
içerisinden gelmediğine emin olana kadar bekledikten sonra tekrar oyununa
dönüyordu ki tıkırtıyı tekrar duydu. Bu sefer nereden geldiğini de anlamıştı.
Yatağıyla dolabı arasında oluşan dar boşluktan geliyordu tıkırtı. Bir şeyler
duvarı tırmalıyor gibiydi. Hızla kalktı, ortası çökmüş koltuğuna kalkılabilecek
en hızlı şekilde. Odada kendisinden başka birisinin, başka bir şeyin olma
ihtimali canını sıkmıştı. Işığı yaktı. Gözlerini, ışığa alışana kadar kıstı.
Dolabıyla yatağı arasındaki boşluğa doğru ilk adımını atmıştı ki, boşluktan
küçük ama uzun kuyruklu, kahverengi bir fare fırladı. Şaşkınlıkla iki adım
geriye attı ve sırtını odanın kapalı kapısına dayadı. Fare odanın ortasında,
halının üstünde durmuş ona bakıyordu. Farenin de yüzünde şaşkın bir ifade
vardı. Bir süre birbirlerine baktılar. Tek ses kaynağı olan bilgisayarın fanı
ara ara hızlanıyor ve yavaşlıyordu. 1-2 dakika süren bakışma sırasında ne
yapması gerektiğini düşünmüş, ama fareyi yakalamak için doğru stratejiye karar
verememişti. Sonunda olası doğru stratejileri bir kenara bırakıp hızla attığı
iki adımla fareye doğru yaklaştı, fakat fare daha hızlıydı, hemen koltuğun
altına fırladı. Fare ondan hızlıydı ama artık harekete geçmişti, durmak yanlış
olurdu. Süratle koltuğu yerinden kaldırdı ve kapıya doğru fırlattı. Bu hamlenin
üzerine ortada korumasız kalan fare ok gibi fırladı ve bilgisayar masasının
altındaki boşluğa saklandı. Fan yine hızlanmıştı. Bilgisayar masasını
kenarından tuttu ve tek harekette kapının olduğu tarafa, koltuğun yanına çekti.
Monitörün düşmesini son anda engellemişti. Farenin bu seferki hamlesi ise bez
dolabın altına kaçmak olmuştu. Yavaş yavaş farenin hızına yaklaşıyordu. Seri
adımlarla yanına geldiği bez dolabı da tek hamlede kapının önüne çekti. Farenin
kaçacak tek yeri kalmıştı, yatağın altına fırladı. Bu sefer daha yavaş
adımlarla yatağa yaklaştı, kenarından tuttu. Yatağı da çekmeden önce biraz
nefeslendi. "Green Mile" da Mr. Jingles'i küçük odada kıstırmaya
çalışan gardiyan gibi hisseti kendini bir an. Dizlerinden güç aldı, yatağın tek
tarafını havaya kaldırdı ve yatağı odadaki diğer eşyaların yanına, kapının
önüne taşıdı. Fare ile tekrar göz göze gelmişlerdi. Bu sefer fan sesine, derin
derin alıp verdiği nefesi eşlik ediyordu. Farenin kaçacak bir yeri kalmadığını
düşündü, yatağının dayalı olması gerektiği köşede, duvardaki küçük deliği fark
edinceye kadar. Siyah, küçük deliğe baktı ve tekrar fareye. İkisi de aynı şeyi
düşünüyordu muhtemelen. Sol tarafındaki duvarda asılı duran çift taraflı
baltaya baktı. Yıllar önce, Diablo oyununa ilk bağlanmaya başladığı dönemlerde,
arkadaşları hediye etmişti. Oyunda kullandığı decapitator baltanın birebir aynısıydı. Duvarına asarken hep süs
kalacağı ve hiç bir zaman oyundaki gibi kullanamayacağı için üzülmüştü. Ama
işte kullanabileceği gün gelmişti. Acımasız ve tehlikeli düşmanı karşısında
duruyordu. Sol eliyle yavaşça uzanıp aldığı baltanın kahverengi sapını iki
eliyle sıkıca kavradı. Baltanın metal kısmı pürüzsüz bir yüzeye sahipti ve göz
alıcı bir şekilde parlıyordu. Baltayı yavaşça havaya kaldırıyordu ki, fare
deliğinin girişine fırladı. Fare sadece kafası deliğin dışında kalacak şekilde
arkasını döndü. Tekrar göz göze geldiler. Baltayı hızla deliğe doğru salladı,
havada bir daire çizdi ve tekrar eski konumunda tuttu. Fare hiç hareket
etmemiş, herhangi bir korku belirtisi göstermemişti. Fakat biliyordu ki,
karanlık, küçük deliğinden dışarıya doğru ufak bir adım atmaya kalkarsa, dev
balta kafasını gövdesinden ayıracaktı. Fare geri geri attığı küçük adımlarla
deliğine girdi. Elinde balta hareketsizce bir süre baktı deliğe. Düşmanı
kaybolmuştu gözden. Canı sıkıldı. Arkasına, eşyalarına baktı. Kapının önü
kapanmıştı.