Bu Blogda Ara

2 Ekim 2012 Salı

FARELİ ÖĞRENCİ EVİNİN BALTACISI

İki eliyle tuttuğu dev baltasıyla kalabalığın içerisinde dalmıştı. Çift taraflı baltasını hızlı hareketlerle sallıyordu. Düşmanları tarafından etrafında oluşturulmuş çemberin nüfuzu hızla artıyor ama o umursamıyordu. Baltayı her sallayışında bir başkasının vücudunu parçalayarak yere seriyordu. Dev baltasını bu kadar hızlı hareketlerle savurmak, sağ işaret parmağına ani bir ağrı girmesine sebep oldu. Oyunu bir süreliğine durdu, fakat "crypt" şarkısı çalmaya devam ediyordu. 




Diablo 2 oyununu oynarken dış dünyadan nasıl koptuğuna kendi de şaşırıyordu bazen. Sağ işaret parmağını iki avucunun arasına soktu ve çıtlama sesini duyana kadar sıkıştırdı. Sigara paketi odadaki tek ışık kaynağı olan monitörün arka tarafında kaldığından, bulmak için eliyle bilgisayar masasının üzerindeki kalabalıkta ufak bir tur atmak zorunda kalmıştı. Başarısız arama turunun bitmesinin ardından, istemeye istemeye sol tarafında kalan kalın perdeye uzandı ve sigara paketini yakalatacak kadar ışığı dışarıdan bir yerlerden sağlaması amacıyla araladı. Havanın karardığını perdeyi araladığında fark etmiş, sandığından da uzun süredir bilgisayarın başında olduğunu anlamıştı. Yaklaşık 5 saattir oturduğu bilgisayarın başından sadece yarım saat önce kendisine koyu bir kahve yapmak için kalmıştı. Apartmanın hemen önündeki sokak lambasından gelen kuvvetli ışık sol omzunun üzerinden süzülerek bilgisayar masasının üzerine düşmüş ve kırmızı wingston paketi ile üzerinde duran yeşil çakmağı yakalamıştı. Paketten bir sigara çıkarttı ve ağzına götürdü. İki üç denemede yakamadığı çakmağın gaz ayarıyla oynarken dişlerinin arasında sıkıştırdı sigarının filtresini. Bir kaç deneme daha ve sonunda sigarasını yakabilmişti. Sigara paketini ve çakmağı aynı şekilde eski yerine koyduktan sonra perdeye uzandı, odadaki beyaz ışığı yok etti. Sigarasını hemen monitörün önündeki izmarit ve kül dolu küçük, yuvarlak, turkuaz rengi kül tablasına koydu. Yarım saat önce hazırladığı kahve, sadece bir yudumu tüketilmiş haliyle mouse un hemen yanında duruyordu. Neyse ki sıcak içeceklerin soğumasını dert etmiyordu. Attığı bol şekerden dolayı koyu kahvesinin üzerinde bembeyaz bir tabaka oluşmuştu. Kahvesinden aldığı ufak yudumun ardından sigarasını tekrar ağzına götürdü ve iki derin nefes çekti. Üflediği bembeyaz duman, karanlık odada monitörün aydınlattığı ufak alanın sınırları dışına çıktığı an gözden kayboluyordu. Kendisini, tek başına karanlık odasına hapsetmek, son zamanlar iyice alışkanlığı haline gelmişti. Odasına kapatıyor kendini ve saatlerce bilgisayarıyla vakit geçiriyor, oyun oynuyordu. Dışarıdaki dünyadan kendisini soyutladıkça, kendisine odasında yeni bir dünya yaratmaya başlamıştı. Dışarıdakinin tam tersine, onu yormayan, ondan bir şeyler beklemeyen, onu boğmayan bir dünyaydı bu, kuralları basit, anlaması basit, ayak uydurması basit bir dünya. Dışarıdakilere karşı duyduğu nefret ya da kızgınlıktan çok bıkkınlıktı. Bu bıkkınlık aslında hep var olmamış, dışarıdakilerden kaçmaya çalışmamıştı. Hatta üniversite hayatı, dışarıdakilerin tabiri ile çok "normal" başlamıştı. Onu Türkiye'de ilk yüze sokan başarılı üniversite sınavından sonra, gideceği bölüm konusunda çok fazla seçeneği kalmamıştı. Ne yapmak istediğini çok fazla düşünmeden, kendisine bu soruyu soramadan girmişti elektronik mühendisliği bölümüne. Fakat ilerleyen zamanlarda elektronik mühendisliğinin kendisine uygun olmadığını anlamış ve bunu anlaması notlarındaki durdurulamaz düşüşün fitilini yakmıştı. Şu anda, bölümdeki beşinci senesinde, mezuniyete ilk senesindeki kadar uzaktı. Ama onu dışarıdan uzaklaştıran bu başarısızlık değil, dışarıdakilerin onu bir türlü anlamayışıydı. Sıkıntısının derslerle ilgili olduğunu düşünüyorlardı, halbuki onun, şu anda oynadığı senaryonun tamamıyla sorunu vardı. Olmak üzere olduğu kişi olmak istemiyordu. Etrafındakilerin anlayışsızlıkları baskıya dönüşmeye başlamış, onu tekrar okuluna, bölümüne döndürmek için seferber olmuşlardı. Önce evdeki büyüklerde başlamıştı baskı, ardından bölümdeki arkadaşları ikna konuşmalarına başlamışlar ve son olarak liseden beri birlikte olduğu ev arkadaşına kadar sirayet etmişti onu "normal" yola sokma çabası. Dışarıda onun iyiliği için onun yakasına yapışacaklardan kaça kaça evine hatta odasına kapanmış, adeta karanlığa saklanmıştı. Bu saklanma, ona 23 yaşında, birincil narsisizm evresi yaşatıyordu. Önündeki bilgisayarsa ona yeni kapılar açıyordu. "Crypt" şarkısının sonlanmasına yakın tekrar oyuna döndü. Kaldığı yerden aynı heyecanla devam ediyordu. Karanlık odasının içerisinden gelen ufak tıkırtı bir kez daha ara vermesine sebep oldu. Yavaşça hoparlöre uzandı ve sesi tamamen kapattı. Bir süre sessiz ve karanlık odayı dinledi. Odanın içerisindeki tek ses olan bilgisayarın fan sesini, her nefesinde sigarasının ucundan gelen çıtırdama sesi bölüyordu sadece. Tıkırtının odanın içerisinden gelmediğine emin olana kadar bekledikten sonra tekrar oyununa dönüyordu ki tıkırtıyı tekrar duydu. Bu sefer nereden geldiğini de anlamıştı. Yatağıyla dolabı arasında oluşan dar boşluktan geliyordu tıkırtı. Bir şeyler duvarı tırmalıyor gibiydi. Hızla kalktı, ortası çökmüş koltuğuna kalkılabilecek en hızlı şekilde. Odada kendisinden başka birisinin, başka bir şeyin olma ihtimali canını sıkmıştı. Işığı yaktı. Gözlerini, ışığa alışana kadar kıstı. Dolabıyla yatağı arasındaki boşluğa doğru ilk adımını atmıştı ki, boşluktan küçük ama uzun kuyruklu, kahverengi bir fare fırladı. Şaşkınlıkla iki adım geriye attı ve sırtını odanın kapalı kapısına dayadı. Fare odanın ortasında, halının üstünde durmuş ona bakıyordu. Farenin de yüzünde şaşkın bir ifade vardı. Bir süre birbirlerine baktılar. Tek ses kaynağı olan bilgisayarın fanı ara ara hızlanıyor ve yavaşlıyordu. 1-2 dakika süren bakışma sırasında ne yapması gerektiğini düşünmüş, ama fareyi yakalamak için doğru stratejiye karar verememişti. Sonunda olası doğru stratejileri bir kenara bırakıp hızla attığı iki adımla fareye doğru yaklaştı, fakat fare daha hızlıydı, hemen koltuğun altına fırladı. Fare ondan hızlıydı ama artık harekete geçmişti, durmak yanlış olurdu. Süratle koltuğu yerinden kaldırdı ve kapıya doğru fırlattı. Bu hamlenin üzerine ortada korumasız kalan fare ok gibi fırladı ve bilgisayar masasının altındaki boşluğa saklandı. Fan yine hızlanmıştı. Bilgisayar masasını kenarından tuttu ve tek harekette kapının olduğu tarafa, koltuğun yanına çekti. Monitörün düşmesini son anda engellemişti. Farenin bu seferki hamlesi ise bez dolabın altına kaçmak olmuştu. Yavaş yavaş farenin hızına yaklaşıyordu. Seri adımlarla yanına geldiği bez dolabı da tek hamlede kapının önüne çekti. Farenin kaçacak tek yeri kalmıştı, yatağın altına fırladı. Bu sefer daha yavaş adımlarla yatağa yaklaştı, kenarından tuttu. Yatağı da çekmeden önce biraz nefeslendi. "Green Mile" da Mr. Jingles'i küçük odada kıstırmaya çalışan gardiyan gibi hisseti kendini bir an. Dizlerinden güç aldı, yatağın tek tarafını havaya kaldırdı ve yatağı odadaki diğer eşyaların yanına, kapının önüne taşıdı. Fare ile tekrar göz göze gelmişlerdi. Bu sefer fan sesine, derin derin alıp verdiği nefesi eşlik ediyordu. Farenin kaçacak bir yeri kalmadığını düşündü, yatağının dayalı olması gerektiği köşede, duvardaki küçük deliği fark edinceye kadar. Siyah, küçük deliğe baktı ve tekrar fareye. İkisi de aynı şeyi düşünüyordu muhtemelen. Sol tarafındaki duvarda asılı duran çift taraflı baltaya baktı. Yıllar önce, Diablo oyununa ilk bağlanmaya başladığı dönemlerde, arkadaşları hediye etmişti. Oyunda kullandığı decapitator baltanın  birebir aynısıydı. Duvarına asarken hep süs kalacağı ve hiç bir zaman oyundaki gibi kullanamayacağı için üzülmüştü. Ama işte kullanabileceği gün gelmişti. Acımasız ve tehlikeli düşmanı karşısında duruyordu. Sol eliyle yavaşça uzanıp aldığı baltanın kahverengi sapını iki eliyle sıkıca kavradı. Baltanın metal kısmı pürüzsüz bir yüzeye sahipti ve göz alıcı bir şekilde parlıyordu. Baltayı yavaşça havaya kaldırıyordu ki, fare deliğinin girişine fırladı. Fare sadece kafası deliğin dışında kalacak şekilde arkasını döndü. Tekrar göz göze geldiler. Baltayı hızla deliğe doğru salladı, havada bir daire çizdi ve tekrar eski konumunda tuttu. Fare hiç hareket etmemiş, herhangi bir korku belirtisi göstermemişti. Fakat biliyordu ki, karanlık, küçük deliğinden dışarıya doğru ufak bir adım atmaya kalkarsa, dev balta kafasını gövdesinden ayıracaktı. Fare geri geri attığı küçük adımlarla deliğine girdi. Elinde balta hareketsizce bir süre baktı deliğe. Düşmanı kaybolmuştu gözden. Canı sıkıldı. Arkasına, eşyalarına baktı. Kapının önü kapanmıştı.