Bulutlar, koca şehrin
üzerine çökmüş, apartman çatılarının hemen bittiği yerde, gri, asma bir tavan oluşturuyorlardı.
Gece boyunca şehre döktükleri kar taneleri ile her sokağı beyaza boyamışlardı.
Sabah saatlerinde azalan yağışla birlikte, yağmur damlaları da eşlik etmeye başlamıştı
incelen kar tanelerine, yeryüzüne doğru yaptıkları düşüşte. Kemiklere işleyen
bir soğuk vardı. Okulun dışında, bahçe kapısının hemen yanındaki alçak duvarın
üzerinde bulabildiği tek kuru yere kalçasını dayamıştı. Kapının geniş
sundurması bulunduğu alanı yağıştan koruyordu. Üzerindeki kısa, siyah
yağmurluğun kapüşonunu geçirmişti kafasına. Bu ince yağmurluk ve altındaki okul
ceketi soğuğa karşı onu pek korumuyordu ama kışın en sert günlerinde bile böyle
giyinmek alışkanlığıydı. Soluk renkli şehrine çok yakıştırdığı soğuk, hiç bir
zaman rahatsız etmemişti onu. Ceketinin iç cebinden, ezilmiş, tüm keskin
hatlarını kaybetmiş bir Monte Carlo paketi çıkardı. Soğuktan kızarmış ellerinin
arasında çevirmeye başladı sigara paketini. Etrafına baktı. Hala gelen giden
yoktu. Yeni okuluna evden yürüme süresini kestirememiş, istemeden 20 dakika
kadar erken gelmişti okula. Kaç sigarası kaldığını kontrol etti önce. 10 tek
sigara akşama kadar yeterdi ona. Paketin içinden bir tek sigara ve paketin
içine sokuşturduğu küçük çakmağını çıkardı. Sigarayı dudaklarının arasına
yerleştirdi. Soğuktan uyuşan baş parmağı, üçüncü denemede başarabildi çakmağı
yakmayı. Çakmağı tekrar sigara kutusunun içerisine yerleştirdi ve paketi
ceketinin iç cebine attı. Sigarasından ikinci nefesi ciğerlerine doldurmuştu
ki, arka arkaya onlarca okul servis aracı okulun önüne park etmeye başladı. Öğrenciler
servislerden iner inmez, çok fazla ıslanmamak için, okul binasına doğru
koşturuyorlardı. Bu koşuşturmaları sırasında ise, o soğukta ve okulun hemen
önünde sigara tüttürmesine şaşırmış olacaklar, soru işaretleriyle dolu yüz
ifadeleri ile ona bakıyorlardı. Ona bakıyorlardı ama beladan da uzak durmak
istediklerinden göz göze geldikleri anda bakışlarını kaçırıyorlardı ondan. O
ise hızlı nefeslerle sigarasını içemeye devam ediyordu. Samimiyetsiz bir
sohbetin ortasındaki sahte bir tebessüm kadar mekanik hareket eden sol kolu,
her nefes için sigarasını ağzına taşıyor, daha sonra tekrar aşağı indiriyordu. Sağ
işaret parmağında henüz tamamen kaybolmamış olan ağrı, solak olmamasına rağmen
sol kolunu kullanmayı öğretmişti ona şu son iki haftada. Okulun ilk döneminin
son günü, neden olduğunu bilmediği bir şekilde kendisini ortasında bulduğu
kavgada, boşa sallanan yumruğun sokak lambasıyla öpüşmesinin ardından sağ
işaret parmağında ezik oluşmuş, şişliği bir kaç gün önce henüz inmiş, fakat
ağrısı hiç azalmamıştı. O kavgadan vücudunda kalan tek iz de parmağındaki ağrı
değildi. Açılan sol kaşına 4 dikiş atılmıştı. Bu kavga annesini çileden
çıkartmış, kendisinde daha önce hiç görülmemiş bir kararlılıkla söylemişti ona
okulunu değiştireceklerini. Okul değişikliği konusunda, dönemin son günü
girdiği bu kavga sadece bardağı taşıran damla olmuştu. Okula gittiği günlerin
çoğunda bir belaya bulaşmayı başarıyordu ve annesi faturayı okuluna kesmişti.
Haksız da değildi bunu yaparken. Şehirde bulaşmak istenmeyecek ne kadar lise
öğrencisi varsa o okuldaydı. Okulun önünde polis minibüsü eksik olmuyordu.
Lisenin ilk iki haftasında , taraf bile olduğunun farkına varmadığı kavgalarda
yediği dayaklarla dersini almış, sürekli tetikte olmayı, sadece akşam yemekte
ne olduğunu düşünerek eve yol aldığı yürüyüşlerinde bile bir kavganın tarafı olabileceğini
öğrenmişti. Sırf eve yakın diye yazdırdıkları bu lisede onun başının beladan
kurtulmayacağını anlamıştı annesi ve neredeyse 3 kat mesafedeki bu yeni okuluna
transferini sağlamışlardı ikinci dönemin başında. Bu yeni okulu, öğrencilerini
orta okul not ortalamasına göre alan bir okuldu ve onun orta okul not
ortalaması bu okula girmesine yeterliydi, fakat yılın ortasında transfer pek
uyguladıkları bir yöntem değildi. Okula transfer için öğretmen babası ciddi bir çaba
sarf etmiş, Milli Eğitim Müdürlüğü'nde ne kadar tanıdığı
varsa devreye sokmuş ve sonunda oğlunun okulunu değiştirmeyi başarmıştı. Okula
koşarak giren yeni okul arkadaşlarını elinden geldiğince dikkatle seyretmeye
çalışıyor, bu okulda onu neler bekliyor anlamaya çalışıyordu, ama şu kuşkusuzdu
ki, tek sosyal aktiviteleri okul çıkışı giriştikleri kavgalar olanların
okulundan çıkmış, sadece kazanacakları kavgalara bulaşacakların okuluna
gelmişti. Yeni okul arkadaşlarının yüzlerini incelerken, sadece kazanacakları
kavgalara girecekleri tahmininin de iyimser olduğunun farkına varmış, bu okulun
herhangi bir şey için kavgaya girişmeyecek adamlarla dolu olduğunu anlamıştı.
Onun şimdiye kadar kazandığı kavgaların sayısıyla pek de örtüşmeyen çelimsiz
vücuduna bakıp biraz cesaretlenen öğrenciler bile, onunla iki saniyeden fazla
göz göze kalacak cesareti gösteremiyorlardı.
Yeni okulunda onu nelerin
beklediğini düşünürken, sigarasını son bir iki fırt için ağzına yerleştirmiş,
derin nefeslerle körüklüyordu. O sırada
okulunun önüne en son gelen servisin içinden, gülüşmelerinin arasına zor
sığdırabildikleri cümleleriyle gürültülü sohbetlerini devam ettirmeye çalışan
üç kız indi. Servisten iner inmez atıkları hızlı üç adımın ardından onlar da
fark etmişlerdi onu ve bir anda gülüşmeleri kaybolmuş, şaşkınlıkla ona
bakmışlar, ardından bakışlarını farklı yöne çevirmişlerdi. Ortadaki kız ise
bakışlarını çok fazla kaçıramamış, o sabah ona bu kadar aralıksız bakabilen tek
kişi olmuştu. Dikkatlice birbirlerine bakıyorlardı. Kızın kafasındaki, Türkan
Şoray kirpiği modeli örülmüş siyah beresi, kirpiklerinin hemen yukarısına kadar
iniyordu. Büyük siyah gözleri, berenin biraz daha aşağı inmesini engellemek
istercesine kocaman açılmıştı. Dümdüz kahverengi saçları, berinin altından buz
sarkıtları gibi omuzlarına düşüyordu. Siyah kaşe montu bedenini sımsıkı sarmış,
diz kapaklarının hemen üzerine kadar iniyordu. Gri okul eteği ise montunun bir
parmak aşağısında sonlanıyordu. İnce, kırmızı dudakları, sivri burnu ile küçük
çenesi arasında keskin bir sınır oluşturuyordu. Yüzündeki ifade, gülmüyor olsa
dahi, sıcak bir gülümsemenin yaratabileceği hissi veriyordu karşısındakine.
Hiçbir kötülük uğramamış gibiydi ona. İnce kar ve yağmur taneleri bile ona
değmiyor, teğet geçip uzaklaşıyorlardı sanki. Bakışmaları kızın adımlarını
yavaşlatmıştı ki, bunun farkına varan arkadaşları hemen koluna girerek
hızlandırdılar onu. Kızın gözden kayboluşuyla birlikte ağzındaki sigara da
tükenmişti. İzmariti hemen ayaklarının önündeki ufak su birikintisinin
içerisine doğru bırakarak okul binasına doğru hareketlendi. Okul binasına girer
girmez sol tarafında bulunan koridorun başında dikilen öğretmenin direktifleri
ile herkes spor salonun yöneliyordu. Belli ki, dönemin ilk günü için yapılacak
uzun konuşmalar, hava muhalefetinden dolayı spor salonunda yapılacaktı. Spor
salonuna girdiğinde sınıfların tamamı muntazam bir şekilde sıra olmuş, kendisi
gibi son gelenler ise, onda olmayan bir telaşla sınıflarının sırasına yerleşmek
için hızlı adımlarla hareket ediyorlardı. Bir kaç kişiye sorduktan sonra, yeni
sınıfının nerede sıra olduğunu anlamış ve sıranın en arkasına doğru
hareketlenmişti. Sıranın son kısmında yeni sınıfındaki arkadaşlarından biri
olacak olan 1.80 boylarında, yaklaşık 90 kilo iri bir çocuk neşeli bir şekilde
arkadaşlarıyla itişip kakışıyordu. Çocuğun tüm hareketlerine sanki üzerindeki
mont biçim veriyordu. Montunun bir balon gibi şişmiş durumdaki yatay boğumları
ona bir reklam maskotu havası veriyordu. Tam kalbinin üzerinde dev bir adidas
amblemi ve yazısı vardı. Yuvarlak yüzünün ortasındaki kalın dudakları her
kahkahada orantısız şekilde açılıyor, yanağının iç kısımlarındaki pembeliği
gözler önüne seriyordu. Tüm hareketleri dengesizdi. Her an tökezleyip yere
düşecek yada birilerine çarpacak gibi hareket ediyordu. Onun gelmesiyle ise
hareketlerine ansızın askeri bir düzen gelmişti. Belli ki onun varlığı rahatını
bozmuştu. Yeni sınıf arkadaşları üzerinde oluşturduğu bu gerginliğin sebebini
düşünürken, kaşındaki yara izi aklına geldi. Belki de konuşmadan kendisini tanıtması
konusunda yardım sağlıyordu bu yara izi. Spor salonunun içerisinde tüm
öğrenciler aralarında konuşuyor ve baş ağrıtan bir uğultu yaratıyorlardı. Okul
müdürünün, tüm öğrencilerin görebileceği yüksek platformda gözükmesiyle birlikte,
bu uğultu bıçak gibi kesildi ve dünyanın en disiplinli ordularını kıskandıracak
düzgünlükte sıralar toparlandı. Bu son toparlanma sırasında fark etti, bereli
güzel kızla aynı sınıfta olduğunu. Yüzünde, kendisinin de sonradan fark ettiği
bir gülümseme oluşmuş, yeni okuluna güzel bir rastlantı ile başlamanın mutluluğuyla
kıza bakıyordu. Kız artık beresini çıkartmıştı.
Arkadan izleyebildiği kızın sadece saçlarını görebiliyordu o an ama
müdürün yaklaşık 45 dakika süren konuşması boyunca izlemeye devam etmişti kızı.
Bir ara arkasından gelerek kafasındaki kapüşonunu çekip indiren öğretmen ile
yaptığı sert bakışma bile pek fazla moralini bozmamıştı. Müdürün uzun konuşması
sırasında spor salonundaki o muhteşem sessizlik şaşırtmıştı onu. Konuşmanın
bitişiyle robot gibi sınıflara hareketlenilmesi de, buraya uyum sağlamakta
zorluk çekeceği hissini uyandırmıştı onda. Sıra halinde sınıfa ilerlerken
dayanamayarak sıradan ayrılıp, koridorun duvarına dayandı ve etrafını izlemeye
başladı. Bu düzen hatırı sayılır bir gerginlik yaratmıştı onda. Biraz
nefeslendikten sonra, yavaş adımlarla yeni sınıf arkadaşlarının girdiği sınıfa
doğru yürüdü. Sınıfa girdiğinde herkes montlarını asmış, yerine oturmuş, spor
salonundakine benzer bir uğultu ile konuşamaya başlamışlardı. O sınıfa
girdiğinde ise gözler birden ona çevrildi. Konuşmalar fısıltı halini almıştı.
İçeri girer girmez, tek boş yerin, biraz önce sıranın en arkasında gördüğü,
kilolu çocuğun yanı olduğunu anladı. Daha da yavaşlattığı adımlarla oturacağı
yere doğru ilerledi. Böylece, ikinci sırada oturan bereli güzel kıza bir süre
daha bakabilecekti. Kız da ona bakıyor, sınıftaki diğerlerinin aksine
bakışlarını gizleme ihtiyacı hissetmiyordu. Yeni sıra arkadaşının yanına
geldiğinde herhangi bir konuşma yapmasına gerek kalmadan çocuk ayağa kalkıp yol
vermişti ona. Çocuğun yanından geçerek cam kenarına oturdu. Yeni sıra arkadaşı
gerginliğini pek gizleyemiyordu. Onun için, bir şekilde eski okuluna düşmediği
için şanslı olduğunu geçirdi içinden. Bu tarz adamların gününü zor bitirebileceği
bir okuldu çünkü eski okulu. Şimdi ise bu durum kendisi için geçerliydi. Kara
kara düşünmeye başlamıştı burada ne yapacağını. Bu sırada gözü birden dışarıya
takıldı. Yağmur taneleri yine kaybolmuş, kar taneleri irileşmiş ve lapa lapa
yağmaya başlamıştı. Çocukluğunda yaptığı gibi kafasını yukarıya kaldırarak kar
tanelerinden birini seçip aşağı kadar izlemeye çalıştı. Dikkatli bakınca, her
biri birbirinden farklıydı, bu rahatlıkla görülebiliyordu, fakat hangi kar
tanesini seçse yere ulaşana kadar izleyebiliyordu. Sonunda hepsi beyaz zemine
dönüşüyorlar, fark edilmez hale geliyorlar, adeta yok oluyorlardı. Sınıfın
kapısı sertçe kapandı. Bütün sınıfla birlikte atik bir şekilde o da ayağı fırladı.
-"Günaydın
çocuklar" dedi öğretmen.
-"Günaydın" diye
bağırdı hep bir ağızdan sınıf. Sesi kulağına en çok o bağırmış gibi geldi.
-"Oturabilirsiniz"
dediği anda öğretmen, bir makine gibi muntazam bir senkronla oturdu sınıf
yerine. O da uymuştu bu senkrona.