Bu Blogda Ara

25 Ekim 2011 Salı

KARA CEHENNEM


Hafif nemli çimenlerin üzerine uzanmış güneşin yükselişini izliyordu. Çimenler o kadar rahattı ki, yatağındaymış gibi bir sağa bir sola dönüp duruyordu. Her dönüşünde güneşi biraz daha yükselmiş buluyordu. Çimlerde yuvarlanarak güneşi izlemeyi kaç saat yaptı bilmiyordu ama, güneş tepeye yaklaştığında artık uykulu hali kalmamıştı. Sırtından kütürdeme sesleri gelerek doğruldu. Uykulu hali geçmişti ama ilk doğrulduğunda ağzının kenarından akıp yere damlayan salyasına engel olamadı. Biraz yalanım yutkundu. Canı sıkılmıştı ve biraz gezinmek istedi. Ne tarafa doğru gitseydi acaba. Adapazarı’na doğru mu yoksa Hendek’e doğru mu? Hangisine daha yakın olduğunu kestirmeye çalıştı. Aslında yürüyerek gideceği için ikisi de çok uzaktı. Önce sağına Adapazarı yönüne, sonra soluna Hendek yönüne baktı. Boynunu iki yana hızla salladı. Biraz önce çimenlerin üzerinden kalkarken sırtından gelen sese benzer bir ses boynundan da geldi. Gereğinden fazla çimenlerde uzandığını anlamıştı. Her yeri kütürdüyordu. Tekrar ne tarafa gideceğini düşündü ve sağa dönerek Adapazarı’na doğru yürümeye başladı. Susamıştı. Tekrar yalandı. O sırada hayatında en çok nefret ettiği ses kulağını tırmaladı. Adapazarı – Hendek arasındaki E5 karayolundan hızla geçen kamyonun sesi. Bu sesten nefret ettiği kadar hiçbir şeyden nefret etmiyordu. Aslında kamyonlara değildi nefreti. Kamyonları buraya getiren kara cehenneme. Yeşil cennetlerini tam ortadan bölen kara cehenneme. Adapazarı – Hendek arasındaki yeşilliklerle dolu bölgeyi tam ortadan yararak geçen siyah asfaltı böyle adlandırıyordu. Çocukluk yıllarını hatırlıyordu. Bu yolun dar, küçük, toprak olduğu ve bu kadar işlek olmadığı yılları. Hatta büyüklerinden o kadar çok dinlemişti ki o bölgeden hiç yol geçmediği zamanları, bazen o yılları da hatırladığını zannediyordu. Bölünmemiş, tecavüze uğramamış yeşil bir cennet. Ne güzel olurdu. Medeniyetten uzak olacaklardı, medeniyet de onlardan. Arkadaşları hala yanında olacaktı. Kara cehennem buralara gelmeden önce bu yörelere kimse gelmezmiş, buradan da kimse gitmezmiş babasından duyduğu kadarıyla. Babası da en az onun kadar nefret ediyordu kara cehennemden. Babası bu şekilde isimlendirmiyordu ama o da nefret ediyordu. Babası kara cehenneme kapitalizm demeyi tercih ediyordu. “Kapitalizmin ta kendisidir kara yolları” derdi hep babası. Çocukken anlamazdı babasının ne demek istediğini. Aslında kapitalizm ne onu da bilmiyordu. Hep sorardı babasına “kapitalizm ne demek” baba. Babası bu soruya hep farklı cevaplar verirdi ama en sevdiği ve en çok aklında kalan cevap şuydu:” Bak oğlum kapitalizm şu kara yolu, kapitalizm şu karayolunun getirdiği şu kamyon, kapitalizm şu kamyonun getirdiği şu petrol istasyonu, anladın mı?” Hep anlamış gibi kafasını sallar ama hiç bir şey anlamazdı.  Artık anlıyordu. Babasının o cümlesini şimdi çok iyi anlıyordu, fakat o kapitalizmin yani kara cehennemin getirdikleri ile değil götürdükleriyle ilgileniyordu. Tüm arkadaşları bu E-5 denen kara cehennem geldikten sonra gitmişti. Giden arkadaşları ve buralarda yalnız kalışı aklına gelince, kara cehenneme nefreti bir kat daha artıyordu. Aklından bunlar geçerken yanından hızla bir kamyon daha geçti. Adapazarı’na yürürken araçlar arkasından geldiği için göremiyordu. Karşıdan yürümesi daha güvenli olacaktı. Yanından geçen kamyonun arkasından kaşlarını çatmış sinirli bir şekilde baktıktan sonra yolun karşısına geçmek için döndü. Hızla geçen iki otomobilin ardından kara cehenneme adımını attı. Yolun üzerinde bulunmak bile canını sıkıyordu. Geçerken her zaman yaptığı gibi yola, bir sonraki adım atacağı yere sinirle bakıyordu. Belki yeterince sinirli bakarsa kara cehenneme, E-5’e, karayoluna, kapitalizme ya da adı her neyse işte, ona yeterince sinirli bakarsa onu korkutabileceğini ve buralardan yollayabileceğini düşünüyordu. O yola bakarken, hızla yaklaşan kamyonu, sağar eden korna sesini duyduğunda fark edebildi ve kafasını hızla sola çevirdi. Ama artık çok geçti. O da diğer arkadaşları gibi kara cehennemde kırmızı bir leke haline dönüştü, son bir kez havlayamadan.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder